Başlığı olmayan yazı

Kendimi bağımlı hissediyorum. İnternet ve telefon bağımlısıyım. Vücudum var. Enerjim var, beynim var. Bunları gün boyu zevk almak ve sıkılıp kendimden kaçmak için kullanıp harcıyorum. Bunu bir alışkanlık haline getirdim. Her gün tekrar ettiğim bir alışkanlık.

Bunu engellemek istemiyorum. Bedenimin neden böyle bir eylem içerisinde bulunduğunu görmek ve anlamak istiyorum.

Kendime bir hedef veya ödül koymuyorum çünkü bunların bana boş geldiği ortada. Hayattan bir şey istemiyorum. Bir şey olmaya da niyetim yok. Ancak diğer taraftan yan gelip yatmayı da tercih etmiyorum. Beslenmek, barınmak ve giyinmek için paraya ihtiyacım var ve para kazanmak için de çalışmak durumundayım ki çalışıyorum zaten.

Herhangi bir uzman, dini figür, guru veya mentore ihtiyacım yok. Ne yapacağıma onlar karar vermesini yaşama haksızlık sayıyorum.

Beynimin her bir aktivitesi, benliğimi güçlendirmek üzerine çalışıyor. Her bir içsel konuşmam yine ben etrafında şekilleniyor ve ben'i yücelten bir hale geliyor. Hedefler, hayaller, istekler, amaçlar... tüm bunların sonunda yaşam sıradan oluyor. Bu şekilde dizayn edilmiş ve hepimize öğretilmiş bir yaşam yolunu takip etmeyi çeşitli sebeplerle reddediyorum. Alternatif bir yaşam yolundan yaşayıp ve sonunda herkes gibi yok olmayı tercih ediyorum.

Peki nedir bu benlik diyeceksiniz? Hemen açıklayayım: Benlik, içsel yani derimizin altında, beyinde oluşturduğumuz bir soyut görüntümüz. Aynada gördüğümüz görüntü değil. Bu soyut bir şey. Elleyemiyorsun ancak düşünce ile inşa ediyorsun. Ya da düşünce ile inşa ettiriliyorsun demek de yanlış olmaz. Aileniz, milliyetiniz, ideolojiniz, inancınız, gitmeyi katılmayı tercih ettiğiniz prestijli okul veya topluluk gibi şeyler de benliğin beslendiği kaynaklar. Peki buna neden ihtiyaç duyuyoruz? Bu benliğe beynimiz neden çok bağımlı.

Tek kelimelik bir cevap var: Güvenlik. Beynimiz kendini ve bedeni güvene almak istiyor. Bu istek her canlıda olduğu gibi bizde de var. Ölmek istemiyoruz, bedenimiz keza aynı şekilde yok olmak istemiyor. Bedeni güvende tutmak için yılan, aslan, ayı gibi yırtıcı hayvanlar görünce korkup kaçıyoruz. Bu korku bedenimizi hayatta kalmak için verilen bir tepki. Doğal ve hiçbir yerinde bir yanlışlık yok. Ancak işin diğer bir boyutu da var. Beynimiz bizi diğer insanlardan ayırdı. Bunu yine kendini ve bedeni korumak için yaptığını zannediyor. İnsan beyin gücü ve düşünce ile; inanç, ideoloji, milliyet gibi soyut kavramlar üretti. Bu kavramların altına girdi. Kendini güvende hissettiğini sanıyor. İşin aslı ise öyle değil. Beyin bunu yaparak insanı insandan ayırdı. Bu ayrım sonucunda düşünce, yüzyıllardır süregelen bir çatışmaya, savaşlara ve ölümlere neden oldu. Bunun yanlış olduğunu görüyorum. Düşünsel soyut kavramlarının insanlara zarar verdiğini kavradım. Bunlar olmadan da yaşamak mümkün.

Biz insanız. Ben insanım. Kendimi herhangi bir ırk, grup, düşünce ve millete ait görmüyorum. Herhangi bir inanış, ideolojik görüş veya felsefi çizgim de yok. Kimseyi takip etmiyor ve kimseden esinlenmiyorum. Ham bir insanım. Yaşamım bu.