Duyarlı Bir Yaşam
Bu sabah hava çok güzeldi. Sadece sabah değil, gün boyunca her yer ışıl ışıldı. Ağaçlar yeni çiçek açmıştı. Çimenlerden biten otlar yemyeşildi ve çok taze kokuyordu. Güneşin güzel ışığı altında hem ağaçlardaki çiçekler hem de çimenler pırıl pırıldı. Hepsi birbiriyle uyum ve doğru bir ilişki içinde görünüyordu. Aynı toprağı paylaşıyorlardı. Biri pembe renginde biri ise yeşildi. İkisinin kokusu apayrı güzeldi.
İnsan dönüp kendine sormalı. Ben bu dünyada ne kadar yaşayacağım diye. Hayatımda olan, konuştuğum ve ilişkimin olduğu insanlar hayatımda ne kadar süre olacaklar? Bu soruların cevapları çok açıktır.
Biz sonsuza kadar yaşamayacağız. Ailemizdeki bireyler, arkadaşlarımız ve komşumuz sonsuza kadar burada olmayacak. Kardeşini belki 20 yıl sonra göremeyeceksin. Annen veya baban belki 10 yıl sonra hayatta olmayacak. Hal böyle iken, ne yapılmalı ve onlarla olan ilişkinin doğru bir zeminde yürütülmesi için nasıl bir yol izlenmeli gibi sorular insanın aklına geliyor.
Benim takındığım yol nettir. Tıpkı bahçedeki çiçekler ve yemyeşil çimenler arasındaki huzur dolu uyum gibi yaşamak. Uyum içinde ve birbirimize yardım ederek kalan birkaç on yıllık ömrümüzü daha anlamlı ve insana yakışır şekilde harcayabiliriz.
Ancak bencillik ve açgözlülük insanın gözünü kapatıyor. İnsana, sonsuza kadar yaşayacakmış hissiyatıyla hareket ettiriyor. Bu da insanı kendisine ve çevresine karşı duyarsızlaştırıyor.